28 Şubat 2014 Cuma

Mecburi Misafir

Arap İzzet Paşa (İliasko) Köşkü - Büyükada


 İliasko Köşkü Galata’daki Atina Bankası Genel Müdürü Konstantinos İliasko tarafından yaptırılmıştır. 20. yy. başlarında İliasko Köşkü, yolun yukarısında kalan diğer köşk ile birlikte II.Abdülhamit’e yakınlığı ile bilinen Arap İzzet Paşa’nın  mülkiyetine geçmiş ve daha sonraları da 2 köşk de onun adı ile anılır olmuş. Arap İzzet Paşa ile ilgili detaylı bilgiyi buradan bulabilirsiniz.












İliasko Köşkü’nün özelliği 1929-1931 yılları arasında ünlü Sovyet Devrimcisi Lev Troçki’nin mülteci olarak Türkiye’de yaşamış olduğu köşktür. Lev Troçki ile ilgili daha detaylı bilgiyi buradan edinebilirsiniz. Troçki’nin Büyükada’da geçirdiği yıllarla ilgili 6 bölümlük, İngilizce bir belgeseli bu linkten izleyebilirsiniz.


Orijinal İliasko Köşkü 1980’lerin başında yıkılarak Mimar Erdem Hamami tarafından bugünkü şekli ile inşa edilmiştir.
1931’de İliasko Köşkü’nün yanması sonrasında önce Savoy Otel, daha sonra Kadıköy’de bir müddet yaşayan Troçki, sonra yeniden Büyükada’ya, bu sefer Yanaros Köşkü’ne taşınmış ve Türkiye’den ayrıldığı 1939’a kadar bu köşkte yaşamıştır. Bu binayı 2010 yılında açılmış olan bir serginin görselleri ile buradan inceleyebilirsiniz.
Özel mülkiyette olan bu yapıları ziyaret etmek mümkün olmasa da Büyükada ve diğer adalar bir harika. Hele bu zamanlarda; kalabalıklaşmamışken; bir hafta sonu kaçamağı yapın, mis gibi havasını soluyup, biraz gezin.



Son olarak 1947’de 27 Şubat tarihinde kaybettiğimiz Amcabey karakterinin yaratıcısı ünlü karikatüristimiz Cemal Nadir’i anmadan geçmeyelim istedik. Cemal Nadir Güler çizimlerini buradan inceleyebilirsiniz.

Sağlıcakla kalın,
Bir İstanbul Yolcusu

22 Şubat 2014 Cumartesi

Bu Daha Başlangıç

Ayasofya

Bizans mimarisinin bu en ihtişamlı yapısı kendinden önce yapılıp yıkılmış olan iki ayrı kilisenin alanında inşa edilmiştir. Müzenin şu anda bahçesinde daha önceki kiliselere ait buluntular sergilenmekte olup bunlar 1935’te yapılan arkeolojik kazılarda elde edilmiştir. Bu kazılar Ayasofya’ya zarar vermemek için devam ettirilmemiştir.













Konstantinopolis’te 916 yıl kilise olarak kullanılan yapı 1453 fethi ile camiye çevrilmiştir. Kültürel miras bilinci, saygı ve hoşgörüye çok şükür ki kilise camiye çevrilirken var olan ikonalar, mozaikler, tasvirler vb. ya kaldırılmış ya da üstleri kapatılmış ama yok edilmemiştir. Müslümanlığı dair öğeler konularak cami olarak kullanılmaya başlanan yapı 1935 yılında müzeye çevrilmiştir. İki dinin oldukça gösterişli örneklerini görebileceğiniz Ayasofya insanda nefes kesen bir hayranlık duygusu yaratıyor.





Çok yoğun olarak ziyaretçi alan bu müzeye mümkün olduğunca erken gitmenizi tavsiye ederiz. Böylece içeriye girdiğinizde o muhteşemliği daha fazla yaşayacaksınız. Her köşesinde (duvarlarının içine kadar) incelenecek bir şey bulabileceğiniz bu göz nurunda yaşayan Ayasofya Kedisi’ni görürseniz bir resmini de siz çekin. Çok meşhur olan bu kedinin özel blog sayfası için burayı tıklayabilirsiniz (sayfada çok güzel Ayasofya resimlerine de bakabilirsiniz tabii J) Bir de Ayasofya’nın içerisinde meşhur dilek taşı var; içine parmağınızı sokup tam tur döndürerek dileğinizi dileyebilirsiniz.

Ayasofya Müzesi’nin içi kadar dışında da ziyaret edilmesi gereken Padişah Türbeleri (ki Sultan 1. Mustafa ve Sultan İbrahim Türbesi dönüştürülmüş bir vaftizhanedir), Sübyan Mektebi, Şadırvan gibi daha birçok yapının yanı sıra keyifli bir mola verebileceğiniz bir cafesi de bulunmaktadır.
Ayasofya ile ilgili daha detaylı bilgiyi buradan edinebilirsiniz.

Bu sırada bizim de hem gezerken hem de bilgi aktarımı yaparken çok yararlandığımız İstanbul ile ilgili okuyabileceğiniz Murat Belge’nin İstanbul Gezi Rehberi Kitabı’nı da sizlere tavsiye ederiz.

Ayasofya'nın son dönemde ortaya çıkan mozaikleri, daha önceden kurulu kiliselerin üzerine inşa edilmiş olması ve mutlaka biz ziyaretçilerin bilmediği nice gizemleri ile insanda "acaba daha neler var" merakı uyanırken tahmin ediyoruz ki bu daha başlangıç.

Sağlıcakla Kalın,
Bir İstanbul Yolcusu

9 Şubat 2014 Pazar

Tünelin Ucundaki Işık

Beylerbeyi Sarayı













Bu sarayı gezmeye geldiğinizde önce bir tünelden geçeceksiniz ki bu tünel II.Mahmut döneminden kalmış olan orijinal bir yapı. Bu tüneli geçip Sarayın bahçesine ulaştığınızda adeta başka bir döneme geçmiş gibi hissedeceksiniz (tünelden geçerken yine II.Mahmut döneminden kalmış olan çeşmeyi de kaçırmayın).


Bu bölgenin yerleşimi Bizans’a kadar dayanır, ismi ise gezgin İnciciyan’a göre Beylerbeyi Mehmet Paşa’nın 16.yy’da burada bir köşkünün bulunmasından gelirmiş. Yörede bulunan ve eskiden bir kilisenin olduğu yere yaptırılan; ismi yakın zamanda Abdullah Ağa Cami (banisi) olarak değiştirilmiş olsa da; İstavroz (Haç) Cami bu geçişin ve şehir mirasının güzel bir örneğini yansıtır(dı).

Çeşitli padişahların bu yöreyi yazlık olarak kullanmasından sonra; önce II.Mahmut 1829’da burada bir sahil sarayı inşa ettirir. 1851 yılında çıkan bir yangından sonra Sultan Abdülaziz sarayı Sarkis Balyan’ın mimarlığında yeniden yaptırır.

Birçok yabancı devlet başkanının ağırlandığı bu saray Sultan II.Abdülhamit’in de 1909’da tahttan indirilip Selanik yıllarından sonra 1912’de yerleşerek ölümüne kadar 6 yıl yaşadığı saraydır. Saray 1909’da mimar Vedat Tek tarafından onarılmıştır.

Cumhuriyet döneminde yine yabancı devlet başkanlarının ağırlanmasının yanı sıra 1936’da Balkan Oyunları Festivali’ne ev sahipliği yapmış ve saray son konuğu olan Atatürk’ü bir geceliğine misafir etmiştir.

Biz gezdiğimizde saray içerisinde fotoğraf çekmek yasaktı ama sarayla ilgili geniş bilgiyi buradan ve 3 boyutlu görsellerini de buradan bulabilirsiniz. Ama bunlara bakmakla yetinmeyin, gezmeye gidin. Sarayın içine girmek istemezseniz 1 TL gibi çok cüzi bir meblağ ile bahçesinde de turlayabilirsiniz. Eğer isterseniz bahçesinde bulunan kafeteryasında bir keyif çayı yudumlama ya da bir şeyler atıştırma şansınız da var.




Bahçede bulunan heykeller Sultan Abdülaziz’in siparişi üzerine 1864 yılında Pierre Louis Rouillard tarafından yapılıyor. Bu heykeltraşla ilgili daha detaylı bilgiyi (İngilizce) buradan ve çeşitli eserlerini de buradan inceleyebilirsiniz.


Sanatçı tarafından yapılan heykellerin çoğu saray bahçesinde bulunurken; diğerlerini Topkapı Sarayı’nda, Yıldız’da, Dolmabahçe Sarayı’nda; şaha kalkmış at heykelini Sabancı Müzesi’nde ve boğa heykelini de Kadıköy Meydanı’nda görebilirsiniz.


Saray Pazartesi ve Perşembe günleri kapalıdır; diğer günler sabah 09.00’dan akşam 17.00’ye kadar ziyaret edilebilir. 

Tünelden geçip bütün bunları görme sırası sizde…

Sağlıcakla kalın,
Bir İstanbul Yolcusu

2 Şubat 2014 Pazar

Türküler ve Şansonlar

İstanbul Radyoevi

İlk yayın yıllarını Büyük Postane’de ve bir hoparlör ile sokağa yayın yaparak geçiren İstanbul Radyosu bu muhteşem binaya 1949 yılında taşınmıştır. 


Açılan bir yarışma sonucu kazanan bu projenin mimarlarının Doğan Erginbaş, Ömer Güney ve İsmail Utkular olduğunu bu linkten öğreniyoruz. Rantsal olarak çok değerli olan bu bina aslında İstanbullular için duygusal olarak çok daha değerli.



Muazzam bir yayın ve kayıt koleksiyonunu da bünyesinde barındıran bu bina ziyarete açık olmasa da  bina içerisinde bulunan ve TRT sanatçılarının, yayınlarının CD kayıtlarını ve diğer çeşitli hatıra objelerini alabileceğiniz küçük dükkanı atlamayın isteriz. 






Ayrıca bina içerisinde bulunan Mes’ud Cemil Stüdyosu’nda gerçekleşen konser yayınlarına konuk olarak katılabilirsiniz. Bu konserleri facebook sayfalarından; buradan; takip edebilir veya 0212 232 12 00 numaralı santralden bağlantıya geçebilirsiniz.













Sizleri geçmişten Şerif İçli’nin parçaları ve Tarık Gürcan’ın sunduğu bir TRT Radyo programı ile baş başa bırakıyoruz. “Tanıdınız mı?” programının konuğu 1950 yılında İstanbul Radyosu’nun açtığı yarışmanın birincisi Zeki Müren. Radyo günlerini çok özledik bu hafta.




Sağlıcakla kalın,
Bir İstanbul Yolcusu